02.01.2023 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Küçüktüm ölümden bahsediyorlardı. Olmaz dedim ben ölemem. Sonrasında hep pür dikkat dinledim ölümle ilgili konuşmaları. Anlamak istedim ölümü. Ama öyle benim olmaz dediğim gibi konuşmuyorlardı ölüm hakkında. “2 gün yatak 3. gün imanla toprak” diyordu babaannem mesela.
“Yattım Allah kaldır beni, nur içinde daldır beni, can bedenden ayrılınca imanımla çağır beni” diye uyku duası öğretmişti bana. Aynı odada uyuyorduk onunla ve birlikte dua ediyorduk uyumadan önce. Hep bir vuslat, kavuşmak, temizlik kelimeleri ile kullanılırdı ölüm. Hayat ise yalan dünya, geçici yurt gibi kelimelerle anlatılırdı.
Nasıl da önemli işte bu günlük hayatta kullanılan kelimeler. Bu kelimeler, bu bakış şekillendiriyor günlük hayatımızı. Bizim gençlerimiz ise ölümü bir son, bir yok oluş sanıyorlarsa ve hep kaçmak istiyorlarsa, bizim kelimelerimizde bir sıkıntı var demektir.
Anneannem yoğun bakımda. Kardeşim dün bir videosunu göndermiş. Ölüm için dua ediyor dili döndüğü kadar. Korkusu ölmekten değil öyle belli oluyor ki bu. Korkusu ordan çıkar da insanlara yük olursam diye. İstemiyor iyileşmek. Kimselere yük olmadan Rabbim temizce canımı alsın derdi zaten hep. Ama çocuklarımıza biz bu dili yeterince aktaramıyoruz. Biz anlatmayınca bitmek bilmez dünya hırsı dayatılıyor çocuklara. Sanki ölüm hiç olmaması gereken, olabildiğince kaçmak gereken korkunç bir şeymiş gibi geliyor onlara.
Ölümsüz hayat arzusu, hırslarla kirletiyor kalbi. Oysa ölüm temizlik. Ve tek gerçek.
Madem insan tamamlanmamış bir cümle, o zaman ölüm bir nokta değil, ancak bir virgül olabilir…
Necip Fazılın dediği gibi
“ fazla ciddiye almayın bu dünyayı, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız”
Ama aynı zamanda Nazım Hikmet’in de dediği gibi
“ yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın”
Yaşamı değil de yaşamayı ciddiye alıp, ömrün hakkını vererek yaşayıp ölenlerden olmak duasıyla…