18.04.2023 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Kendi ellerimizle kendi canavarlarımızı doğuruyoruz. Krallar ve aileleri, soylular, siyasetçiler, yöneticiler, öğretmenler, anne babalar, çocuklarımız gibi…
Hür ve çıplak geldiğimiz bu dünyada bilinçli ya da bilinçsiz giyindiğimiz esaretlerimiz ve prangalarımızı üzerimize kendi ellerimizle dikiyoruz. Yönetilmeye, boyun eğmeye nasıl da mahkum tutsak ruhlarımız.
Bu esaretlerimiz her zaman diğer insanlar yoluyla da olmuyor. Bazen hırslarımız, bazen para, bazen kariyer, bazen güzellik, bazen beğenilme arzusu gibi bizi kendimize, kendi gözümüzden bakmaktan ve kendimiz olmaktan uzaklaştıran, başkalarının gözünden var olmaya zorlayan esaretlerimiz de olabiliyor. Hatta bazen takılıp kaldığımız geçmiş travmalarımız, korkularımız, kaygılarımız, arzularımız da bizi esir edebiliyorlar.
Zihnimizde mantar gibi hızla türeyen onca esareti farkedip, temizleyip yerine kendimizi kendi gözlerimizden görmeyi sağlayan düşünce yapısını yerleştirmedikçe, kendimizi gerçekleştirmeden, esaretlerimizle gölgeler gibi geçmiş gitmiş oluruz bu dünyadan.
Bir çok düşünce kalıbımızın, davranışımızın altında bu esaretler yatıyor.
Lisedeyken öğretmenimiz kendinizi bir üniversiteye atın sonrası rahat nasılsa biter bir şekilde demişti. Ama benim seçimim tıp fakültesinden yana olunca( ki bu tercihimin altındaki bilinçdışı etmenleri de ayrı bir düşünmek lazım) hiç te öyle bir şekilde bitmediğini anladım. Ders çalışmamdaki zorlanmamın, bu zihnimdeki kodlama olduğunu anlayana kadar da debelendim durdum. Ne zaman ki bunu farkettim değişmeye başladım.
Bu farkındalıklar için de insanın, bir şeyler ters gittiğinde, zihni, kalbi huzursuz olduğunda, işaretleri iyi gözlemleyip, hissettiklerini bastırmadan, kendine zaman ayırıp çözümlemeye çalışması gerekir. Kendi yapamadığı durumlarda da profesyonel destek almalıdır.
Bu dünyaya gelirken elimizde bir kendimiz vardık. Ve onu bulmadan tanımadan gölge bir figüran gibi ya da esir bir köle gibi geçip gitmeyi kimse hak etmiyor. Bu sebeple zaman ayırdığımız onca şeyden sonra bir durup kendimize de mutlaka hak ettiğimiz o zamanı ayırıp Rab’ın kitabında defalarca dediği “ hiç akletmez misiniz” ayetini hayatımıza dahil edebilmek duasıyla…