05.08.2023 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Çatalca’dayız ve yakın çevreyi bir gezelim istedik. Zeynep’im “Büyükçekmece gölü de yarım saat aslında gitsek mi?” deyince “haydi gidelim” dedik. Dönüşte değişik bir kapının önünden geçince, baktık bir site ama girişinde kocaman aslan heykelleri falan var. İnternetten fiyatlarına baktık. 85.000.000dan başlıyor. Kısa süreli bir şoktan sonra böyle bir evde yaşamı konuştuk. Hele bir de Zeytinburnu’nda 15.000.000luk bir evin hayalini uzunca kurup o da hayal olarak kalmaya devam etmeyi seçince bu fiyatlı evleri iyi bir merak ettik. Sonra eşim “sahibindene alt sınır 100.000.000 yazın bakalım neler çıkacak” dedi. Bir baktık boğazda malikaneler falan öyle güzeller ki. Ya dedik sonra “insan gider Büyükçekmece’de yaşar mı, boğazda malikane varken?”. Birden az önce hayran hayran sahibindenden baktığımız Büyükçekmece villaları değersizleşti. “Kim gelecek ta buralara, bedava verseler gelmeyiz” deyip hep beraber gülüştük.
Aynı bu elimizi soktuğumuz sıcak soğuk deneyinde olduğu gibi. İnsan zihni böyle çalışıyor. Zihin yanılır. Olduğu kaptan, baktığı pencereden algılar dünyayı. Elini hangi sudan çıkarırsan yeni suyun sıcaklığını algılayışı da ona göre değişir. Çok ta kapılmamak lazım o sebeple zihnin tuzaklarına. Ona öyle çok anlam yükleyip öyle çok yargı dağıtıyoruz ki; nasıl da yanıltıyor bizi bir anlayabilsek.
Kendimize, karşımızdakine, olaylara biçtiğimiz değerler çoğunlukla bu kadar kolay yanılabilen zihinden çıkıyor.
Sitede kızlarımı görüp benim kim olduğumu sorduklarında ve beni “ha şu çok çocuklu eşi avukat olan doktor mu? Onun kızı mısınız?” diye tarif ettiklerinde öğrendim etiketlerimi. Bazen kendini tanıtan özgeçmişler hazırlamak gerekiyor ya etrafımız da böyle kısa etiketlerle tanımlıyor bizi. Bizim de zihnimizde kendimizle ilgili böyle etiketlerimiz var aslında. Kaç tanesi gerçek, kaç tanesi yanılgı, kaç tanesi kalıcı ve özümüzden, kaç tanesi elbise gibi çıkarılıp atılabilecek türden hiç bakıyor muyuz? Yoksa ya bu etiketlerin altında eziliyor ya da ütopya gibi olanların peşinden koşturup duruyor muyuz?
Kaç kişiyi kalıplara soktuk bunalttık, kaç kişiye yanlış yere anlamlar yükledik?
Sahi bu etiketleri atınca geriye bizden ne kalıyor ve bizi gerçekten tanımlayan ne?