08.09.2023 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Çocuklarla ve gençlerle olmayı çok seviyorum. Onlarla, onlara kendimi bırakarak vakit geçirdiğim her an, özüme dönüş yapmış gibi oluyorum ve bana kattıkları her değer için ne kadar şükredeceğimi bilmiyorum. Onları her gözlemlediğimde onların yaşama tutunuşu, merakı, heyecanı, koşulsuz sevmeleri, anın kıymetini bilip hakkını verme çabaları, kalplerinin ve zihinlerinin henüz kalıplara sıkışmamış özgür hali beni kendime getiriyor. Onlara dayattığımız sisteme uyum sağlamaya çalıştıklarında ne kadar kendilerinden ödün vermek zorunda kaldıklarını, ne kadar üzülerek dönüştüklerini ve bu dönüşümün getirdiği huzursuzluklarının acısını yüreğimde hissediyorum. Öyle bir özümüzden kopuk sistem kurmuşuz ve buna da kendimizden vazgeçerek uyum sağlamışız ki hiç bir yere ait değiliz artık. Bize, köklerine ait olmaya bütün benlikleriyle uğraşan yavrularımızı sisteme uydurmak adına kendimizin çok uzağına atmışız. Ve bu kopukluk hepimizi tüketiyor. Tüketim çağının tüketilen nesilleri olmaya hızla devam ediyoruz.
Erich Fromm okumak her zaman gönlüme iyi gelmiştir. Onun sevgiye bakışı bu kitabında da beni benden aldı. Tüketim çağının bize dayattığı “sahip olmak” güdüsüyle “olmayı” nasıl ıskaladığımız ve bunun huzursuzluğuyla nasıl acı çektiğimiz, bunu inkar için de nasıl daha çok tüketerek tükendiğimizi çok güzel anlatmış. Bu sahip olma güdüsüyle motive olmuş bizlerin bunu sadece maddi konularda değil manevi konularda da uyarlayıp yeni bir yaşam oluşturduğumuzu anlatırken dilde ve sevgideki dönüşüme dikkat çekiyor.
Sevginin de artık sahip olunan bir nesne düzeyine indirgenmesiyle ilişkilerimizdeki çıkmazların izlerini zaten hepimiz görmeye başladık.
Oysa Erich Fromm sevgiyi aynı dil gibi, olup bitmiş bir nesne değil de sürekli yaşayan ve olmaya devam eden bir eylem olarak canlı tarif ediyor. Sahip olunan nesneye ilginin azalacağını ve tüketileceğini ama yaşayan, canlı ve olmaya devam eden bir sevginin ise muhataplarını da yaşatacağını çok güzel bir dille anlatıyor.
Unutmamamız gereken bence en önemli konu ise insanın, sevginin kaynağı olduğu gibi sevginin de, insanın yaşam kaynağı olduğudur.
Yoksa tükettiğimiz o nesneler değil bizim yaşamlarımız olacak ki bunun telafisi yok
Sevgiyle…