22.01.2024 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Küçük çocuklar muayeneye geldiklerinde korkanlar oluyor. Anneleri eline hemen telefon veriyor. Çocuklara yaşadıkları duyguda kalma, duygularını hissetme ve anlama, anlatma şansı vermeden eline cansız bir nesne vererek kendini unutmasını istiyoruz. Çocuklar yaşadıklarını anlamlandırmadan ve bir yetişkin tarafından insani bağlarla teselli edilmeden kendilerini nesne ile avutmayı, duygularını bastırmayı öğreniyorlar. Hemen bir nesne ile kovuşturulan, kaçılan, bastırılan duygular düşünceler kalıyor kucaklarında çocukların.Cahit Zarifoğlu boşuna dememiş;“ insan bastırdığı duygunun esiri olur”.Bir gün bu çocuklar ya ayaklarındaki bu prangaları fark edecek ve çok büyük emek vererek o prangaları kıracak ya da köle gibi cansız bir hayat sürdürmeye devam edecek.
Freud insanın içinde eros(yaşam), tanatos(ölüm) duygularının olduğunu söyler. Erich Fromm bu duyguları biyofil ve nekrofil diye isimlendirir. Jung’un gölge kavramı biraz daha geniş olsa da karanlık yönümüz açısından benzerlikleri var. Bunlar tahterevalli gibi içimizde duruyor ve biz neyi beslersek o taraf güçleniyor.
Erich Fromm biyofil olabilmek için yani yaşamı seven olabilmek için kendi canlı yönümüzle ve diğer canlılarla teması artırmamızdan bahseder. İnsanın özü canlı ve bedeninin besinleri de canlı. Ruhunun da besinleri canlı olmalı. Ama esaretinde olduğumuz, kendimizden kaçarak sürekli alma ve tüketme üzerine nesnel bağlarla kurduğumuz bu kapitalist düzen bizim nesne ile bağımızı artırdı ama insan ile, kendimiz ile, hayat ve canlılıkla ilgili bağlarımızı zayıflattı. Canımız mı sıkıldı bir hediye alırız kendimize. Duyguda kalamayız. O duygu bize ne anlatıyor bakamayız. Bir dostumuzla istişare edemeyiz.
Bizim nesnelerle bağımız arttıkça her şeyi nesneleştirmeye başladık.Diğer insanlarla olan ilişkilerimiz de nesnelerle kurduğumuz kullan at ilişkisine döndü.Bağ kuramıyoruz. Ve tükettiğimiz sadece nesneler ve ilişkiler değil biz kendimizi ve insan olmayı tüketiyoruz.Hayat ve canlılık yaşamımızdan elini çekmeye başladıkça ölüm ve karanlık duygular hayatımıza hakim olmaya başlıyor. Canlılarla,hayatla ve kendimizle temasımızı artırmalıyız.Kendimizin hayatın akışına uygun canlı üreten yönlerini geliştirmeliyiz. Oysa hayat ve insan akışkan bir doğum, canlılık, üretim döngüsündedir. Ve insan bu hayata hayatın yapıcı döngüsüyle dahil olduğu ölçüde canlanır. Canlandıkça karanlık yönünün esaretinden kurtulur. Ne demiş Cemil Meriç insanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılması.