Ben yıllarca sustum acıdan…
Dilim tutuktu benim
Yüreğim buruktu
Kolum kanadım kırıktı
Sessiz çığlıklarım vardı acıtan
Kimselerin duymadığı
Dönüp bakmadığı kanayan figanlarım vardı
Ama sonra birgün bir dost gözlerimin içine baktı
Elimi tuttu
“Canın mı yanıyor?” dedi ve
yarama dokundu!
Ta derinden bir “ah!” uçtu gönül kafesimden
“Haydi!” dedi,
Yürüdüm
Yürüdüm…
Yolda o güneş çarptı gözüme
O içimdeki buzları eriten,
yaraları iyileştiren güneş.
Bir evin bacası tütmeye başladı hatıralarla.
Rüzgarlar geldi bir yerlerden ılık ve tanıdık…
Hissettim…
Hala hayat varmış
Yeniden hissetim
Yaşadığımı farkettim
Bakmaya, görmeye, duymaya, koklamaya, dokunmaya, başladım
yeni baştan çocuksu bir heyecanla…
Sonra mı?
Okudum…
“Oku” demişti Rab
Ben de
Soluksuz okudum
Okudum
Okudum…
Kitapları, doğayı, kendimi, etrafımdakileri okudum…
Yaralı gönüllere baktım,
dokundum
Çocukları sevdim
Çiçekleri sevdim
Kuşları izledim
Göğü izledim…
Deştim yaralarımı
Kanattım hepsini en baştan
dişlerimi sıkarak,
gözlerime yaşlar dolarak
yüreğimi parça parça ederek…
Ve sonra bütün o acılar kelam oldu gönlümden satırlara
akmaya başladı…
Şimdi önüne geçemediğim kaynayan bu selle ne yapacağımı bilemeyişimden
yollarıma yeniden korku duvarları örmemek için binbir umut ve telaşla
duaya açtım ellerimi;
Ya Rab yolumu göster…
Ya Rab yoluna çağır…