Bağıra bağıra ağlayanlar bilir.
Canın o kadar derinden kanarken, içinde kıyametler koparken ve gözyaşlarında boğulup,
boğazındaki düğümden nefes alamazken içinde bir garip duygunun da doğduğunu yaşayanlar bilir…
Aynı doğum gibi…
Acıdan delirirken kucağına verdikleri bebek ile dünyanın en büyük mutluluğunu yaşamak gibi…
İnsan öyle ağlarken, gönlü en derininden anlamaya başlar bu dünyanın yalan olduğunu.
Uzaklaşır gönül bu dünyadan ve geçer yeni açılan sırlar kapısından, başka diyarlarda doğmak için…
O acı bize hangi kapıları açmak, bizi hangi diyarlara götürmek için gönderildi bir bilebilsek, nasıl teslim olurduk gönülden onu gönderene…
Aslında ömür boyunca bizim de hedefimiz gönlümüzü bu dünyadan korumak değil miydi?
Ev sahibine evini tertemiz teslim etmek değil miydi bizim görevimiz? Evin sahibini unuttuk mu yoksa?
Kimleri koyduk onun yerine o eve?
O derin acının içinde birden gönle dolmaya başlayan o iç huzur, bu gönülden dünyanın ayrılışının huzuru mu ola ki…
O acı anında gönlü kendi varlığıyla teselli edene, yüzümüzü dünyadan kendisine çevirip gönlümüze inşirah indirene bin şükürle ve acı ile yeniden doğanlara, hüznün kapısını aralayıp gönüllerinde huzuru bulanlara selam olsun…