13.12.2021 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Dedemin dut ağacı.. Dedem vefat ettiğinde ortaokuldaydım. Babaannemin rahatsızlandığı haberi gelince babam apar topar Çorum’a gitti ve babaannemi hastaneye kaldırdılar. Ama ne hikmetse babaannem iyileşti hastaneden çıktı uzun yıllar birlikte yaşadık ama dedem daha o hastanedeyken ani başlayan bir karın ağrısıyla evde vefat etti. Babam memur olduğu için Türkiye’nin birçok köşesinden yazları bir iki günlüğüne büyüklerle geçirmek için saatlerce otobüs yolculuğu yapardık. Genelde iki koltuk alınır ve 3çocuk iki yetişkin saatlerce üst üste yolculuk yapmaya çalışırdık. En küçüğümüz için ayak altına yatak yapılır, büyükler de bir şekilde bir koltuğa sığmaya çalışır babam da ortaya bir tabure atar otururdu. Bu yolculukların en sevmediğim yanı uykunun gözünden akmasına rağmen bir türlü bir yere sığıpta uyuyamamam. Tam dalmışken de sabahın köründe seni uyandırıp haydi geldik demeleri. her ne kadar dedemle ilgili çok bir anım olmasa da bu ağaç benim ve bütün kuzenlerimin dedeme dair ortak hatırası. Birlikte çıkıp dut toplamaya çalıştığımız bir gün çıt diye kırılan dalların sesini oradan geçen dedem duymuş ve “kızım kızım dalları kırmadan yiyin” demişti. Biz biraz dikkat etsek te unutup heyecanla devam edip kırılan her dalın ardından “dede dalları kıra kıra yiyoruz” deyip gülüp durmuştuk. Bizim zamanımızda çocukluk başkaydı. Çocuklar dünyanın en bulunmaz eşi benzeri olmayan varlıkları gibi görülmez akan hayatın bir parçası olarak birçok sorumluluk alarak erken büyürlerdi. Ben köyde su taşır yumurta toplar hayvanları beslerdim. Bir anne olarak annelik nedir derseniz bana hayatın içinde birlikte dans etmektir derim. Önce çocukların gözünün içine bakıp görüp, onları dinleyip duyarak ritimlerini keşfedip birlikte uyum içinde dans etmek. Ritmi tutturmak iki tarafında birbirini tanıması kabul etmesi ve birbirine saygı duyması ile mümkün. Her çocukla ama aynı dans edilmez. Çünkü hepsinin birbirinden apayrı mizaçları oluyor. Bizse çocukları kıymetli mücevherler gibi sarıp sarmalayıp hayatın uzağına koyuyoruz. Onlar hayata ait olmak için çırpınıyor biz korumak işin çırpınıyoruz. İki tarafta tükenip gidiyor. Oysa müziği bir duyup dans etmeye bir başlasak her şey hepimiz için daha güzel olabilirdi