Rab Adem’e kelimeleri öğretti ve biz de dünyayı tanımlanmış kelimeler üzerinden öğrendik.
Bildiğimiz her şeyi bir kelime ile açıklayıp, adlandırarak anlam yüklüyoruz.
Ve biz her ne kadar birçok kelimeyi çocukken öğrendik sansak ta o kelimeyi ancak yaşayarak içini doldurduğumuzda öğreniyoruz.
Küçük bir çocuk ölüm kelimesini duymuştur, bilir ama bir yakınımızı kaybettiğimizde anlayabiliriz nasıl bir acıdır ölüm…
Ama bazı kavramların hiç içi doldurulmaz
O kavramlar üzerinde bilerek uzlaşılmaz ve birçok tartışmanın zemini yapılır bu kelimeler…
Sihirli bir dünyadır velhasıl kelimeler…
Ben bu kadar kelime aşığıyken ve şimdi kendimi tanımlamam isteniyorken benden;
birçok soru üşüştü benim zihnime.
İnsan kendisini nasıl anlatır?
Hangi aynalardan kendine bakar da anlatır?
Yada kendine kendi ayna tutmayı, ayna olmayı becerebilir mi?
Kimim ben?
Çocuklarımın aynasındaki ben miyim?
Ya eşimin aynasındaki ben?
İş arkadaşlarımın?
Ailemin?
Komşularımın?
Arkadaşlarımın?
Geçmişte yollarımın kesiştiklerinin aynasında kimim mesela ben?
Dünün, bugünün, buranın, oranın penceresinden bakınca nasıl bir ben görünüyor?
Ben hep aynı ben miyim?
Yoksa değişken bir ben mi var?
Yada hepsi bir benin parçaları mı?
Peki o aynalar bize ne yansıtırsa yansıtsın bir de bakanın gördüğü var öyle değil mi?
Ben ne görüyorum o aynalarda?
Yada ben kendime tam anlamıyla bakıp görebiliyor muyum?
İnsan kendini görebilir mi?
Bunu bedensel olarak bile ancak bir ayna ile yaparken ruhsal olarak nasıl yaparız?
Bana bir kendini tanıtacak yazı yaz dediler.
Ama ben cevapları bilmiyorum ki!!!
Doğum yerim, tarihim ve okullarım, işim, eşim, çocuklarımsa bana sorulan, yazayım
Ama ben bu muyum ki?
Ben bilmeyen ama arayan, yolumu yazana kul olmaya çalışan bir yolcuyum…
Bu yolculukta bana eşlik edenlere minnettarım…
Arayanlara
Bakanlara
Görenlere
Soranlara
Bulanlara selam ile