24.04.2022 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Bu aralar gözümün önünde hep iğde kokulu, Kızılırmak barajına kurban verdiğimiz köyümüz var…
Bozkırı sevmeme sebep köyüm…
Köyün girişinden bakmıştım en son, iğde ağacının yanından…
Sular altında oluşunu izleyip, ah çekmiştim bir…
Çok severdim çelteği ben…
Kuzenlerle ambara girip, farelerle kavga ederek buğdayın içinde kaybolmayı, ambarın üstünde, birşeyler kurutmak için kullandıkları alanda evcilik oynamayı, damdan ineklerin sağılışını seyredip, tezekler yapıp damın duvarlarına yapıştırmayı, camışları gütmeye sopalarımızla gidip, güle oynaya geri gelmeyi…
Çamaşırları yıkamak için Kızılırmağa gidip, tokaçlarla çamaşırları dövmeyi…
Hele o çeşme başı muhabbetlerini… Tanımayıp “kimlerdensin?” diyenlere; gururla “Mustafa çavuşun torunuyum” deyişimizi… (Rahmet olsun dedeme…)
Gül yapraklarından gül suyu yapıp meyve ağaçlarının tepesinde gezmeyi…
Tarlada sıcağın altında yanıp, ordan bir karpuz kesip yemeyi…
Dayımı ve eniştemleri okey oynarken izleyip, onlardan arta kalan zamanda kuzenlerle okey oynamayı…
Babamların küstüğü teyzemleri belki yol kenarından geçerken görürüz diye dolmuşun camına yapışmamızı…
Yufka ekmek arası ekşi domates ve soğan yemeyi…
Pinekten taze yumurta alıp pişirmeyi…
Yeni doğmuş civcivleri sevip öpüp koklamayı…
Sirke yapmak için çiğnediğimiz üzümleri, tandırda yapılan sini çöreklerini…
Sabah horoz ve sinek vızırtısıyla uyanıp uzun bacaklı örümceklerden korkup tuvalete gidememeleri…
Geçen senem hep dalından iğde yeme hayaliyle geçti ki bu köyüme özlemimdendi muhtemelen ama nasip olmadı….
Sonra bu iğdeyi almıştık ta koklaya koklaya, içime çeke çeke, bütün hasretimle yemiştim… Hatta bahçemin birçok yerine de çekirdeklerini diktim, belki benim de iğde ağacım olur diye…
Geçen sene bahçeye ekmek için bazı fidanları alırken iğde de sordum; ”daha gelmedi” demişlerdi ve sonra bir daha da gidemedim fidanlığa. Belki bu sene dikebilirim yada gene gidip o iğde ağacının dibinden uzun uzun izlerim geçmeyen çocukluğumun, Kızılırmak’ın suları altındaki yurdunu…