14.09.2022 tarihinde Instagram’ da yayınlanmıştır.
Henüz daha tamamını okumadım.
Bitirmeyi beklemeden çok etkilendiğim ilk yarısı için bendeki derin izlerini yazmak istedim. Keşke herkes okusa.
Geçmiş yıllardaki yaşam şartları hayatta kalmaya endeksli olunca duygularını farketmek, onları dinlemek, anlamak, acılarını ve sevinçlerini yaşamak fırsatı çoğunlukla olmamış büyüklerimizin ve bizlere çözümlenememiş duygular miras bırakmışlar.
Bunları fark etmek ve dönüştürmek bize ve bizden sonrakilere şifa olabilir.
Anneannem evli oğlunu kaybettiğinde hamile geliniyle sarılıp ağlarken onların bu “boş işlerini?” gören dedem iyice bir hırpalamış anneannemi akıllanması için?!
Kayınvalidem 1,5 yaşlarındaki oğlunu kaybettiğinde ağlamasına izin verilmemiş ve “bunlar çanak çömlek kırığı, geçer denmiş.
Hatta kayıplardan sonra çoğunlukla ertesi gün tarlaya, işe gidilmiş ve hayat hiç duraksamadan devam ettirilmek istenmiş.
Ve bu yaşanmamış acılar, tutulmamış yaslar, anlamlandırılmamış olaylar daimi yas hallerine, öfke patlamalarına, aktarılan travmalara dönüşmüş.
Bu sadece kadınlar için değil erkekler için de geçerli. Hatta “erkekler ağlamaz, erkekler çocuklarını sevmez” gibi cümlelerle biraz daha ağır uygulanmış onlar için.
Duygular zayıflık sanılmış.
Ve bunların doğal tepkisel sonucu( kitapta kolektif vicdan denilmiş) olarak bizler de duygu regülasyonunda sorunları olan ve daha çok duygularıyla hareket eden, akıl ve idrak gibi düşünsel faaliyetlerini çok kullanmak istemeyen dürtüsel bir nesil yetiştiriyoruz.
Bizlerin ebeveynler olarak çocuklarımıza sadece maddi destekler için sürekli çabalamamızdan önce kendimize dönüp, kendimizi bulup farkındalıklarımızı artırıp, miras aldığımız travmalarımızı iyileştirip sağlıklı ebeveynlikler miras bırakmaya niyetlenmemiz lazım ki aktarılan yaralarımız artık kabuk bağlamaya başlasın…